20 Nisan 2013 Cumartesi

Spurs vs. Lakers: Anılar Düştü Peşime


Sezon ortasında Lakers'ın playoff yapma konusundaki umudumu yitirmiştim. Yaz boyunca büyük beklentiyle beklediğimiz bu sezonda böyle hayalkırıklığı yaşanacağını kimse tahmin edemezdi. Bir türlü olmadı. Bu sebeplere sakatlıkları ekleyebiliriz fakat bu takımdaki herkesin sağlıklı olduğu dönemde bile geleceğe dair ufak bir umut parçası göremedik sezon boyunca. Gün geçtikçe kabullendik olmayacağını. Bir an önce yaz aylarının gelmesini ve takımın rebuild edilmesini bekledik. Ama Kobe beklemedi. Özellikle Jerry Buss'ın vefatından sonra takımı playoff'a sokma işini onur meselesi haline döktü. Diğer vurdumduymaz ve gamsız takım arkadaşları bir kenara belkide kariyerinin son bölümüne mâl olacak olsa bile bunu yaptı. 


Normal sezonun son maçındaki Houston galibiyeti Lakers'a batı yedinciliğini getirdi. Rakibi ise çokta yabancı olmadığı birisi. NBA'in son 15 yılınındaki en başarılı 2 takımı Lakers ve Spurs. 15 yıllık periyotta biri 5 şampiyonluk diğeri ise 4 şampiyonluk kazandı. Bu şampiyonluklardan bazılarını kazanırken aynı konferansta olmalarından dolayı asıl gerçek finalleri daha erken oynadılar. 1998'den beri bu iki takım tam 6 kere playoff'larda karşılaştılar ve 6'sında da kazanan takım NBA Final'ine yürüdü, 4'ünü kazandılar. Ama bu seri çok daha farklı öncelikle bunu belirtelim. Şöyle ki en son karşılaştıkları 2008 yılında bu iki takıma "5 sene sonra kendinizi nerede görüyorsunuz? "diye sormuş olsaydık muhtemelen Lakers'dan umutlu, Spurs'den ise pesimist bir cevap alırdık.
Lakers'ta Kobe'nin olmaması serisinin dinamiğiyle oynadı. Spurs kanadında ise bu takımı senelerce en üst düzeyde tutmuş alpha dog'lar artık yaşlandı ve takım farklı yöne evrilmiş vaziyette. Lakers'ın daha önceki senelerde karşılaşmaya alışık olduğu savunması daha iyi bir Spurs yok artık. Popovich'in dehası ile NBA'in en iyi savunma takımlarından biri yine NBA'in en iyi hucüm takımlarından birine dönüşmüş durumda. Hucüm takımı dediysek savunmayı yarım ağız söylemedik. Spurs bu sene savunma istatistiğini Pacers ve Grizzlies'in arkasında 3. sırada tamamladı. Sahanın diğer yarısında ise en çok sayı atan 4. takım.


Parker ve Ginobili'nin sakatlıkları Spurs için çok önemli bir durum fakat ikiside seride oynayabilecek durumdaymış. Zira Kobe'nin sezonu kapaması ve Nash'in belirsizliğiyle iyice vasatlaşmış Lakers dış hucüm hattında Parker ve Ginobili çok büyük fark yaratacaktır. 

Lakers, Kobe'nin yokluğunda yeni bir hucüm kimliği arayışında. Sınırlı dış adamlar ve iki önemli uzun mevcutken yapacakları şeyler zaten kısıtlı olanakta. Spurs için Howard ve Gasol'e karşı yapılacak boyalı alan savunması  en önemli belirleyici etkenlerden biri olacaktır. 

Tony Parker bu sezon tam bir MVP performansı sergiledi. Parker'ın bu takıma hucüm olarak kattıkları çok çok önemli. Bundan dolayı eğer sezon içindeki gibi sağlıklı bir Parker olursa bu seride, Spurs için işler çok daha kolay bir hâl alabilir.


Lakers'ın bu savunmayla Spurs hucümunu nasıl yavaşlatacağı merak konusu ama eğer seride Spurs'e kafa tutacaklarsa savunma yapmak zorundalar. Parker'da Ginobili'de hem yaratıcı hem iyi penetre edebilen oyuncular. Bunların driblinglerine karşı getirilecek yardım savunmaları ve takım savunması Lakers için üstünde durulması gereken nokta.

NBA'de çok az takımda bu kadar yetenekli uzun ikilisi var. Bu yüzden her ne olursa olsun Lakers'ın her hucümunda Gasol'ün eline top değmesi gerekecek. Spurs'ün tek iyi uzun savunucusu Tim Duncan olduğu için Howard'ı kimin tutacağı belli. Tepeden 4-5 PnR'ı oynatıp Howard'a Splitter'le alçak post oynatılabilinir. Diğer önemli durum ise eğer Spurs double-team getirecek olursa topun hızlı bir şekilde dolaşarak dışarıdan bulunacak şutlar. 

Steve Nash'in sağlığı kesinlikle belirleyici etkenlerden biri. Gerçi onun bu sezon geçirdiği sakatlıklara bakarak bu seride ondan üst düzey performans beklemek iyimserlik olacaktır. Her ne olursa olsun Steve Nash'in sahada olacak olması Lakers'a pozitif anlamda katkı  sağlayacaktır.


Kobe'li senaryolarımda Lakers'ın hep Spurs'ü geçeceğine inanıyordum/düşünüyordum. Yinede Houston'ı yenip Spurs ile eşleştiğinde, kafamda dumanlıyken gaza gelip 2-4 Lakers alır demiş ve yazmıştım. Daha sonra beynime oksijen gittiği anlarda ise bunun zorluğunu idrak ettim. Şimdi ise bu yazıyı yazarken içimi karamsarlık kapladı(malesef). 
Seri tahminim: 4-2 Spurs.

10 Nisan 2013 Çarşamba

Euroleague Top 16 Değerlendirmesi

Euroleague'in sezon başında Top 16 statüsünü değiştirerek 4 takımlı 4 grup yerine 8 takımlı 2 gruba geçmesinin nedenlerine şuradaki ilk paragrafta değinmiş ve değerlendirmiştim. Bu statünün underdog takımları büyük sıkıntılara sokacağını, eski statüye oranla çeyrek final şanslarının çok daha az olduğunu öngörmüştük ve öylede oldu. Son 8'e kalan takımlara baktığımız zaman süpriz diye tanımlanacak bir takım yok malesef. Malesef diyorum çünkü Euroleague'in dinamikleri içinde underdog takımların büyük önemi var. Çok geriyede gitmeye gerek yok geçen sezon Bilbao ve Cantu'nun yaptıklarını hatırlamak yeterli olucak.



GRUP E

CSKA Moskova şampiyonluğun en büyük 2 adayından biri olduğunu grup boyunca gösterdi. 14 maçta aldığı 3 mağlubiyetin ikisi, grubu ikinci ve üçüncü sırada tamamlayan takımların deplasmanlarında geldi. Beklenebilir mağlubiyet. Aldığı diğer mağlubiyet ise çok çok sıradışı bir maç sonunda oldu. Malaga ile içeride oynadıkları maç Euroleague tarihinin en özel şut performansların birine sahne oldu. CSKA'nın grup boyunca rakiplerine sadece 70 sayı imkanı verdiğini ve %36,8 üçlük yüzdesinde tuttuğunu hatırlatarak, Malaga'nın maçta 94 sayı bulması ve 16/32 üçlük atması sadece CSKA'yı kötü gününde yakalamalarıyla değil kendilerininde çok özel bir gününde olmalarıyla açıklanabilir sanırım. Teodosic'in çok iyi bir sezon geçirmesi CSKA'nın hucümununda doğru orantıda iyi gittiğini gösteriyor. Messina ise çember savunmasına çözümü Sasha Kaun'un sürelerini arttırarak buldu.
Real Madrid 6 maçlık galibiyet serisi ile başladığı grubu son 4 maçında 3 mağlubiyet ile bitirdi. Son maçlardaki form düşüklüğü ile girilecek Maccabi serisi kendileri için sıkıntılı olabilir. Real Madrid Top 16'nın en çok rebound alan ve en az top kaybeden takımı oldu. Eksi hanesinin en büyük kısmı ise %30,5'luk üçlük yüzdesiyle Top 16'daki takımlar içerisinde en kötü yüzdeye sahip takım konumundalar.
Anadolu Efes ilk maçta 3. çeyreğin sonuna kadar çok iyi bir maç çıkarmasına karşın son çeyrekte CSKA'ya boyun eğmişti. Daha sonra önündeki 7 maçıda kazanarak gruptan çıkma adına müthiş bir hamle yaptı. Artık kalan maçlar Efes'in ev sahibi avantajını almak için kazanması gerekiyordu. Kalan altı maçında yalnızca iki Alman takımını yenmesi Efes'i üçüncülüğe itti. Son hafta deplasmanda CSKA'nın Panathinaikos'u yenmesi ise Efes'in Barcelona'dan kaçmasına yaradı. Efes'in playoff yapması önemli bir başarı olsada hucümda sadece Farmar'ın isolationları ve mola dönüşleri Jamon Gordon'un post-up oyunu Olympiakos karşısında kazanmak için yetmeyecek gibi.
Panathinaikos ise kazanması gereken maçları kazanarak son sekize kapağı attı diyebiliriz. Obradovic takımdan ayrılmış olsada izlerini halen takımda görebiliyoruz. Spacing'in yine çok iyi uygulandığı ve dış şutun hücumda önemli bir silah olmasını buna bağlayabiliriz. Maç başına attıkları 9.2 üçlük ile Top 16'da zirvedeler. Savunma kısmı ise daha etkileyici. Panathinaikos Top 16'da 69,1 ile en az sayı yiyen takım. Sıkıntı yaşadıkları en önemli nokta ise serbest atış çizgisi. Beşiktaş'ın ardından en kötü 2. takım konumundalar(%66,4). Playoff eşleşmesinde Barcelona karışında pek şansları olduğu söylenemez. 2 sene önce kupanın 1 numaralı favorisi Barcelona'yı ev sahibi dezavantajı olmasına rağmen elemeyi başarıp kupaya yürümüşerdi ama o kadro kalitesi ile bu kadro kalitesi arasında çok fark olduğunu eklemek gerek. Birde Obradovic yok tabii.
Unicaja Malaga iyi bir normal sezon geçirmesine rağmen Top 16'da istediğini alamamasını içerideki kritik maçları kazanılamamasına bağlayabiliriz. Normal sezonda içeride 5 maçın 4'ünü kazanan Malaga, Top 16'da ise içerideki 7 maçından yalnızca 2'sini kazanabildi. Bu seviyede eğer yukarıları hedefliyorsanız içerideki maçları kazanıcaksınız. Başka çareniz yok. Malaga'nın oyun içindeki en büyük sıkıntısı ise hucümdaki kısırlık oldu. Calloway ve Williams gibi eline geleni atmayı seven combo-guard ikilisi ile asist kategorisini sonuncu bitirmesine şaşırmamak lazım. Takımın belkide tek bilinçli olarak oynadığı hucüm Marcus Williams ve Luca Zoric'in oynadığı PnR'lardı.
Zalgris Kaunas Top 16 başlarken bu grupta 3. sıra için en büyük adaydı. Normal sezonda oynadıkları muazzam basketbol haliyle beklentileri yükseltti. Top 16'da şanssız şekilde kaybettikleri iki Real Madrid ve iki Panathinaikos maçları Litvanya ekibini playoff potasından iyice uzaklaştırdı. Saha içindeki şanssızlıkların yanında, klüpte mali durumlardaki sıkıntınında takımın kötü gidişatında önemli rol oynadı diyebiliriz.
Alba Berlin için bu grupta beklentilerine göre çokta kötü iş yaptılar diyemeyiz. Zira iki Alman derbisini ve grupta oynadıkları son 3 maçı kazandılar.
Brose Baskets normal sezonunun son maçında Partizan'a karşı dramatik bir maç kazanarak son 16 vizesi aldığında bu kadar kötü bir 4 ay geçireceklerini öngörmemişlerdir muhtemelen. 14 maçta galibiyet alamamaların yanında Bamberg organizasyonunun bu sene tek olumlu yanı taraftarlardı.



GRUP F

Barcelona için şahane bir Top 16 geçti. E ve F gruplarını bir kefeye koyup güç dengesinin F grubuna kaydığını söylersek yalnış olmaz. Böyle bir grupta 14 maçın 13'ünü kazanmak ise muazzam iş. Maç başına en fazla sayı atan takım ve verimlilik kategorisinde zirvedeler. Rotasyonun en dibindeki oyuncuyu dahi işe katmaktan çekinmiyorlar. Pete Mickael'in sezonu kapatması önemli bir eksik olsada Barcelona'nın final ve şampiyonluk yoluna ket vurması zor. 
Olympiakos ilk 4 maçta 3 mağlubiyet almasına rağmen gruptan ev sahibi avantajını alarak çıkmayı başardı. Son şampiyon olarak bu senenin onlar açısından daha zor geçebileceğini düşünüyordum. Fakat tekrar Final Four yapmak için önemli bir eşiği atladılar.
Maccabi Tel-Aviv bu sezon Euroleague'de daralmaya giden kulüplerden biriydi. Kadro kalitesi geçtiğimiz yıllara nazaran daha mütevaziydi. Normal sezonda B grubunu zirvede tamamlamasına rağmen (B grubunun kalitesinide göz önünde bulundurarak) üst seviye takım görüntüsü vermiyordu. Son 16 grubunada ilk 7 haftada 2 galibiyet ile başlayınca Maccabi için sezon erken bitti demeye yakındık. Fakat Ricky Hickman, Devin Smith ve Shawn James'in limitlerinin sınırlarında oynadığı son 7 haftada 6 galibiyet alması ile Maccabi'de son 8'e kapağı atmış oldu. Playofflar oynandığından beri Maccabi'nin sadece 2009'da dışarıda kaldığınıda ekleyelim. Son maçlardaki yüksek form düzeyi ve Real Madrid'in tam tersi düşen ivmesi, ev sahibi avantajı olmayan takımlar arasında Maccabi'nin şansını epey yüksek yapıyor.
Caja Laboral'de Ivanovic'in gitmesinden sonra gelen Zan Tabak, normal sezonda 3 maç üst üste kazanarak zor gözüken Top 16 yolunu açmayı başarmıştı. 16 grubunada 4 maçlık seri ile başlayan Laboral grupta bir anda dengeleri alt-üst etmişti. Daha sonra gelen 5 maçlık yenilgi serisi ve hemen ardından kalan 5 maçtan 4'ünün kazanılması Laboral'e de son 8 kapısını açmış oldu. Maç içindeki inişli-çıkışlı performanslardan ziyade Laboral için form olarak inişli-çıkışlı bir Top 16 geçtiğini serilerden de görebiliyoruz.
Khimki için başarılı bir sezon oldu diyebiliriz. Son haftaya kadar son 8 yapma şanslarını ellerinde tuttular fakat özellikle içerideki Caja Laboral maçı Rus ekibi için çok yaralıyıcı oldu. Laboral maçını kazanmış olsalardı muhtemelen 8'e kalıcaklardı. Khimki'nin son senelerde kadrodaki çekirdeğin sürekliliğini hedefleyen ve yan parçalara dayalı transfer politikası büyük vurgununu bu sene yaptı. Paul Davis'in özellikle Top 16'da sergilediğini performans tek kelimeyle şahaneydi. Şimdiden uzun arayan takımların salyaları akmaya başlamıştır, eminim. Bir kaç veri ile tamamlıyayım; Khimki 14 maç sonunda en çok sayı atan 2. takım oldu. Asist ve asist/top kaybı oranında ise Top 16'nın zirvesindeler.
Montepaschi Siena'nın şu gruba 5'te 5 başlayabileceğini öngören bir insan bile olduğunu düşünmüyorum. Gerçekten büyük süprizdi. Fakat Siena'nın 5'te 5 yaptıktan sonra artık bu gruptan kesin çıkar diyen insanlarında çok çok az olduğunu tahmin ediyorum.. Bu bile Siena'nın bu seneki durumunu özetliyor sanırım. Zira en fazla küçülmeye giden takım Siena'ydı sezon başında. Bu daralmanın tek olumlu tarafı beklentilerin düşüp, üstlerindeki baskıları atmalarına fırsat vermişti. Özellikle Bobby Brown'ın müthiş sezonuna rağmen düşük seviyeli uzun rotasyonu Siena'nın sınırlarını çizdi. Herşeye rağmen son maça kadar getirdiler fakat başaramadılar.
Beşiktaş'ın bu gruptan çıkacağını söylemek sürrealist bir varsayım olurdu(Erman Kunter selam). Bu gruptaki bütün takımların bütçelerinin Beşiktaş'tan üstün olduğunu belirtelim bir kere. Beklentiler için önemli bir nokta buydu. Daha sonra tecrübe faktörünüde katmak gerek. Bu takımlardan her birinin Top 16 tecrübesi birden fazla kez var. Bu kağıtları masaya koyduktan sonra Beşiktaş'ı bu gruptan çıkamadı diye eleştiremezsiniz. Teknik detaylara hiç girmiyorum fakat Erman Kunter'in özellikle deplasman maçlarında maç önü ve maç sonu olmayacak umutlar pohpohlamasının da eleştrilerdeki payının büyük olduğunu düşünüyorum. He, daha iyi bir iç saha takımı olunabilir miydi ? Tabi ki olunurdu, olumalıydı.
Fenerbahçe Ülker. Geldik fasulyenin faydalarına... Hangi birinden başlayalım? Sene başı Final Four hedeflenmesinin ardından Top 16 grup sonunculuğu mu ? Koç konusu mu ? Uzun rotasyonu rezalet haldeyken gidip şişik bölgeye yapılan Tripkovic transferi mi ? Tamamiyle fiyasko bir sezon. Fiyat/Performans olarak açık ara en kötü takım. Uzatmıyacağım bir kaç istatistik ekliyelim. Fenerbahçe Ülker bu sezon Top 16'da en az rebound alan takım(keza normal sezonda), en az asist yapan 2. takım. Savunma kısmında ise en çok sayı yiyen takım(maç başına 89 sayı, seksendokuz sayı), bunun yanında rakiplerine en yüzdeli 2'lik ve 3'lük imkanı veren takım. İnanılmaz.


TOP 16 Ödül Töreni

MVP

Ante Tomic

En İyi 5

Milos Teodosic
Ricky Hickman
Rudy Fernandez
Viktor Khryapa
Ante Tomic

En İyi İkinci 5

Bobby Brown
Bojan Bogdanovic
Devin Smith
Paul Davis
Nenad Krstic 

En İyi Savunmacı

Viktor Khryapa

En İyi Koç

Xavi Pascual

21 Mart 2013 Perşembe

Ali Rıza

Beşiktaşlı birine "Sergen attı..." derseniz o cümlenin devamını bilmeyen kimseyi bulamazsınız. Hatta o cümleden sonra o kişinin yüzünde kocaman bir tebessümde göreceksinizdir. Zira özellikle bir nesilin futbola dair en mutlu anıları o dönemde gerçekleşti. Bunlardan biride ben oluyorum.

Sergen altyapıdan çıktığı sırada bende doksanlı yılların en başında doğmuştum. Futbol ile tanışıp aşina olduğum sırada ise Sergen, Beşiktaş'ı bırakmış İstanbulspor forması giyiyordu. Onu Beşiktaş forması altında hiç izleme fırsatım olmamıştı. Sol ayaklı olduğum ve birazda kulaklardan andırdığım için babam Sergen derdi bana. Okula yeni başlamıştım ve iki isimli olduğum için dededen gelen ismimi hiç kullanmazdım, kullanmayı sevmezdim, beni öyle çağıranlarada kızardım. Daha sonra Sergen'in de ön ismi olduğunu ve kullanmayı sevmediğini öğrenmiştim. Sergen'i o dönemler maçlardan daha çok pazartesi akşamları Televole'de izliyordum. Daha sonra İstanbulspor'dan ayrılıp Fenerbahçe'ye gittiğinde ise çok üzülmüştüm. Ama ertesi gün  yaptığımız mahalle maçında yine Sergen ben olmuştum. Sergen'in futbolu önemsemediğini hissedebiliyordum. Öncelikleri farklıydı. Beşiktaşlı olup Fenerbahçe'ye gidip ordan Galatasaray'a geçmek ona koymuyordu. Kabullenmiştim. Sadece içten içe hayıflanıyordum. O tekrar Galatasaray'a imza atarken ben acaba Sergen de benim gibi Gazi Koşusu'nda Grand Ekinoks'u tek geçmişmidir diye düşünüyordum. Evet bir diğer ortak noktamızda at yarışıydı. Kuzenimin o dönem at yarışlarına merakı benimde ilgimi çekmişti hem Sergen'de oynuyordu.

Okul yıllarımda kademeleri atlıyordum fakat 95'i hatırlamadığımdan hala şampiyonluk görememiştim. 100. yıla dair ilk ve önemli anılarım yine Sergen'di. "Sergen Kartal'a yakın" haberini okuduğumda anlık mutluluk patlaması yaşamıştım. Kocaeli maçının öncesinde tribunlere çağrılıp "Söz ver bize Sergen" diye bağrıldığında gülümseyip oley çektirmesi hala gözümün önündedir. Artık her Beşiktaş maçı keyiften eriyordum. Futbol olarak muhteşemlik bir yana Sergen'i o formada izlemek benim için çok önemliydi. En yakın arkadaşlarım "maçı izlemeye gitme zaten yeniceksiniz" diye aklımı çelmeye çalışıyorlardı. Onları hiç dinlemedim. Çünkü ben yıllardır bu anları düşlemiştim. İstanbul'a sağ ayağıyla attığı vole, Denizli'ye attığı efsane frikik, Tayfur'a topukla yaptığı asist, Elazığ'a ön direkten attığı kafa golü, içerdeki Gençlerbirliği maçında muazzam kontrayı başlatıp bitirmesi, İnönü'deki Denizli resitali, Malatya'ya attığı frikik, Rüştü'ye attığı aşırtma golü zaten yeterince tatmin etmişti. Ayrıca 100. yıl öyle efsanevi bir sezon ki 34 maçlık lig statüsünde alınan rekor puan, gol yenilmeden kazanılmış derbiler, yenildiğin tek maç ofsayttan yediğin gol ile kaybedilmiş. Muazzam bir şey. Fakat bu hikayenin sonunun ise bu denli sürrealce bitirebileceğini ise hayal bile edemezdim. Benim perspektifimden nefret ettiğim klüp ile sezonun finalinde yapılan şampiyonluk maçı. Sergen'in açısından ise geçen sene şampiyonluk yaşamasına rağmen sakat diye gönderildiği takıma karşı taraftarı olduğu takım ile şampiyonluğa kavuşma şansı. Böyle bir maçı son dakika golüyle Sergen'in almasına ise benim kelimelerim yetmiyor malesef... Benim dönemimden olan birçok Beşiktaşlı için bu sezonun yeri çok özeldir biliyorum. Okul hayatlarında kazanılmış ilk şampiyonluktur. Uzun süre beklenilmiş şampiyonluktur. 10 sene geçmiş olsa bile rakı masalarında yad edilen şampiyonluktur. İleride çocuklara ve torunlara anlatılacak şampiyonluktur... Bende yıllar sonra bu sezonu torunlarıma anlatırken o sezon Sergen bize söz vermişti diye anlatmaya başlıyacağım.

13 Ocak 2013 Pazar

Beşiktaş Basketbol Tarihinin En İyi Yabancı Trio'ları


Beşiktaş basketbol takımının en özel yabancılarını düşünürken acaba sıralama yapsam kimi nereye koyardım diye tarttım fakat bunları trio olarak yazmaya karar verdim. Yakın zaman tarihi olduğu için uzun uzadıya güzellemeler yazmaya da gerek yok en azından. İlk sıradaki kadro her ne kadar altındakilere oranla daha az başarılı olmuş olsada -ki o dönemin rakip kadroları inanılmazdı- daha iyi bir yerli rotasyonuyla çok daha iyi işler yapabilirdi.

TOP 7

7. Michael Wright - Kimani Ffriend - Tyrone Ellis (2005-2006)

6. Khalid El-Amin - Larry Ayuso - Tomislav Ruzic (2003-2004)

5. Bud Eley - Virginius Praskevicius - James Blackwell  (1999-2000)

4. Preston Shumpert - Sandro Nicevic - Rick Apodaca (2007-2008)

3. Khalid El-Amin - Ratko Varda - Thomas Ellis (2004-2005)

2. Carlos Arroyo - David Hawkins - Pops Mensah-Bonsu(Zoran Erceg) (2011-2012)

1. Kevin Thompson - Andre Woolridge - Virginius Praskevicius (1998-1999)


7 Ocak 2013 Pazartesi

Unutulmaz Euroleague Top 16 Performansları


Daha önceki normal sezon değerlendirmemin giriş kısmında da belirtmiştim. Bildiğiniz gibi bu sene Euroleague, belli nedenlerle format değişikliğine giderek 2001-2002'den bu yana oynanan 6 maçlık Top16 statüsünü değiştirerek 2 gruplu 14 maçlık bir düzene geçti. Artık daha fazla Top16 maçı izleyecek olmamızın yanında, geçtiğimiz 11 senede alıştığımız 6 maçlık periyotlarda her maçın önem katsayısının çok yüksek olduğu düzen içinde müthiş performanslar izledik. Bende bu performansları unutmamak adına Top16'nın unutulmaz performanslarından Top10 yaptım.

10. Alan Anderson (Maccabi Electra - 2010)
18 sayı - 4.8 ribaunt - 2.3 asist - 1.8 top çalma - 21.8 ranking

9. Jamont Gordon (Cibona Zagreb - 2010)
20 sayı - 6.7 ribaunt - 4.5 asist - 1.2 top çalma - 1.2 blok - 23.8 ranking

8. Anthony Parker (Maccabi Tel Aviv - 2006)
16 sayı - 6.8 ribaunt - 4.5 asist - 1.8 top çalma - 23.3 ranking

7. Willie Solomon (Fenerbahçe Ülker - 2008)
20.5 sayı - 3.5 ribaunt - 3.5 asist - 3 top çalma - 21.5 ranking

6. Arvydas Macijauskas (Tau Ceremica - 2005)
20.8 sayı - 2 ribaunt - 3.5 asist - 1.5 top çalma - 23 ranking

5. Nikola Vujcic (Maccabi Tel Aviv - 2003)
21 sayı - 6.2 ribaunt - 1.3 asist - 1.5 top çalma - 1 blok - 25.2 ranking

4. Alphonso Ford (Olympiakos - 2002)
25 sayı - 6.3 ribaunt - 3.2 asist - 0.8 top çalma - 1.2 blok - 26.7 ranking

3. Mirsad Türkcan (Montepaschi Siena - 2003)
16.3 sayı - 11.8 ribaunt - 2.5 asist - 1.7 ribaunt - 0.7 blok - 27 ranking

2. Arvydas Sabonis (Zalgris Kaunas - 2004)
18.2 sayı - 11.5 ribaunt - 2.8 sayı - 1 top çalma - 1.2 blok - 26 ranking

1. Dejan Bodiroga (Panathinaikos - 2002)
19.8 sayı - 5.2 ribaunt - 1.8 asist - 1.3 top çalma - 24.7 ranking


29 Aralık 2012 Cumartesi