Euroleague'in sezon başında Top 16 statüsünü değiştirerek 4 takımlı 4 grup yerine 8 takımlı 2 gruba geçmesinin nedenlerine şuradaki ilk paragrafta değinmiş ve değerlendirmiştim. Bu statünün underdog takımları büyük sıkıntılara sokacağını, eski statüye oranla çeyrek final şanslarının çok daha az olduğunu öngörmüştük ve öylede oldu. Son 8'e kalan takımlara baktığımız zaman süpriz diye tanımlanacak bir takım yok malesef. Malesef diyorum çünkü Euroleague'in dinamikleri içinde underdog takımların büyük önemi var. Çok geriyede gitmeye gerek yok geçen sezon Bilbao ve Cantu'nun yaptıklarını hatırlamak yeterli olucak.
GRUP E
CSKA Moskova şampiyonluğun en büyük 2 adayından biri olduğunu grup boyunca gösterdi. 14 maçta aldığı 3 mağlubiyetin ikisi, grubu ikinci ve üçüncü sırada tamamlayan takımların deplasmanlarında geldi. Beklenebilir mağlubiyet. Aldığı diğer mağlubiyet ise çok çok sıradışı bir maç sonunda oldu. Malaga ile içeride oynadıkları maç Euroleague tarihinin en özel şut performansların birine sahne oldu. CSKA'nın grup boyunca rakiplerine sadece 70 sayı imkanı verdiğini ve %36,8 üçlük yüzdesinde tuttuğunu hatırlatarak, Malaga'nın maçta 94 sayı bulması ve 16/32 üçlük atması sadece CSKA'yı kötü gününde yakalamalarıyla değil kendilerininde çok özel bir gününde olmalarıyla açıklanabilir sanırım. Teodosic'in çok iyi bir sezon geçirmesi CSKA'nın hucümununda doğru orantıda iyi gittiğini gösteriyor. Messina ise çember savunmasına çözümü Sasha Kaun'un sürelerini arttırarak buldu.
Real Madrid 6 maçlık galibiyet serisi ile başladığı grubu son 4 maçında 3 mağlubiyet ile bitirdi. Son maçlardaki form düşüklüğü ile girilecek Maccabi serisi kendileri için sıkıntılı olabilir. Real Madrid Top 16'nın en çok rebound alan ve en az top kaybeden takımı oldu. Eksi hanesinin en büyük kısmı ise %30,5'luk üçlük yüzdesiyle Top 16'daki takımlar içerisinde en kötü yüzdeye sahip takım konumundalar.
Anadolu Efes ilk maçta 3. çeyreğin sonuna kadar çok iyi bir maç çıkarmasına karşın son çeyrekte CSKA'ya boyun eğmişti. Daha sonra önündeki 7 maçıda kazanarak gruptan çıkma adına müthiş bir hamle yaptı. Artık kalan maçlar Efes'in ev sahibi avantajını almak için kazanması gerekiyordu. Kalan altı maçında yalnızca iki Alman takımını yenmesi Efes'i üçüncülüğe itti. Son hafta deplasmanda CSKA'nın Panathinaikos'u yenmesi ise Efes'in Barcelona'dan kaçmasına yaradı. Efes'in playoff yapması önemli bir başarı olsada hucümda sadece Farmar'ın isolationları ve mola dönüşleri Jamon Gordon'un post-up oyunu Olympiakos karşısında kazanmak için yetmeyecek gibi.
Panathinaikos ise kazanması gereken maçları kazanarak son sekize kapağı attı diyebiliriz. Obradovic takımdan ayrılmış olsada izlerini halen takımda görebiliyoruz. Spacing'in yine çok iyi uygulandığı ve dış şutun hücumda önemli bir silah olmasını buna bağlayabiliriz. Maç başına attıkları 9.2 üçlük ile Top 16'da zirvedeler. Savunma kısmı ise daha etkileyici. Panathinaikos Top 16'da 69,1 ile en az sayı yiyen takım. Sıkıntı yaşadıkları en önemli nokta ise serbest atış çizgisi. Beşiktaş'ın ardından en kötü 2. takım konumundalar(%66,4). Playoff eşleşmesinde Barcelona karışında pek şansları olduğu söylenemez. 2 sene önce kupanın 1 numaralı favorisi Barcelona'yı ev sahibi dezavantajı olmasına rağmen elemeyi başarıp kupaya yürümüşerdi ama o kadro kalitesi ile bu kadro kalitesi arasında çok fark olduğunu eklemek gerek. Birde Obradovic yok tabii.
Unicaja Malaga iyi bir normal sezon geçirmesine rağmen Top 16'da istediğini alamamasını içerideki kritik maçları kazanılamamasına bağlayabiliriz. Normal sezonda içeride 5 maçın 4'ünü kazanan Malaga, Top 16'da ise içerideki 7 maçından yalnızca 2'sini kazanabildi. Bu seviyede eğer yukarıları hedefliyorsanız içerideki maçları kazanıcaksınız. Başka çareniz yok. Malaga'nın oyun içindeki en büyük sıkıntısı ise hucümdaki kısırlık oldu. Calloway ve Williams gibi eline geleni atmayı seven combo-guard ikilisi ile asist kategorisini sonuncu bitirmesine şaşırmamak lazım. Takımın belkide tek bilinçli olarak oynadığı hucüm Marcus Williams ve Luca Zoric'in oynadığı PnR'lardı.
Zalgris Kaunas Top 16 başlarken bu grupta 3. sıra için en büyük adaydı. Normal sezonda oynadıkları muazzam basketbol haliyle beklentileri yükseltti. Top 16'da şanssız şekilde kaybettikleri iki Real Madrid ve iki Panathinaikos maçları Litvanya ekibini playoff potasından iyice uzaklaştırdı. Saha içindeki şanssızlıkların yanında, klüpte mali durumlardaki sıkıntınında takımın kötü gidişatında önemli rol oynadı diyebiliriz.
Alba Berlin için bu grupta beklentilerine göre çokta kötü iş yaptılar diyemeyiz. Zira iki Alman derbisini ve grupta oynadıkları son 3 maçı kazandılar.
Brose Baskets normal sezonunun son maçında Partizan'a karşı dramatik bir maç kazanarak son 16 vizesi aldığında bu kadar kötü bir 4 ay geçireceklerini öngörmemişlerdir muhtemelen. 14 maçta galibiyet alamamaların yanında Bamberg organizasyonunun bu sene tek olumlu yanı taraftarlardı.
Anadolu Efes ilk maçta 3. çeyreğin sonuna kadar çok iyi bir maç çıkarmasına karşın son çeyrekte CSKA'ya boyun eğmişti. Daha sonra önündeki 7 maçıda kazanarak gruptan çıkma adına müthiş bir hamle yaptı. Artık kalan maçlar Efes'in ev sahibi avantajını almak için kazanması gerekiyordu. Kalan altı maçında yalnızca iki Alman takımını yenmesi Efes'i üçüncülüğe itti. Son hafta deplasmanda CSKA'nın Panathinaikos'u yenmesi ise Efes'in Barcelona'dan kaçmasına yaradı. Efes'in playoff yapması önemli bir başarı olsada hucümda sadece Farmar'ın isolationları ve mola dönüşleri Jamon Gordon'un post-up oyunu Olympiakos karşısında kazanmak için yetmeyecek gibi.
Panathinaikos ise kazanması gereken maçları kazanarak son sekize kapağı attı diyebiliriz. Obradovic takımdan ayrılmış olsada izlerini halen takımda görebiliyoruz. Spacing'in yine çok iyi uygulandığı ve dış şutun hücumda önemli bir silah olmasını buna bağlayabiliriz. Maç başına attıkları 9.2 üçlük ile Top 16'da zirvedeler. Savunma kısmı ise daha etkileyici. Panathinaikos Top 16'da 69,1 ile en az sayı yiyen takım. Sıkıntı yaşadıkları en önemli nokta ise serbest atış çizgisi. Beşiktaş'ın ardından en kötü 2. takım konumundalar(%66,4). Playoff eşleşmesinde Barcelona karışında pek şansları olduğu söylenemez. 2 sene önce kupanın 1 numaralı favorisi Barcelona'yı ev sahibi dezavantajı olmasına rağmen elemeyi başarıp kupaya yürümüşerdi ama o kadro kalitesi ile bu kadro kalitesi arasında çok fark olduğunu eklemek gerek. Birde Obradovic yok tabii.
Unicaja Malaga iyi bir normal sezon geçirmesine rağmen Top 16'da istediğini alamamasını içerideki kritik maçları kazanılamamasına bağlayabiliriz. Normal sezonda içeride 5 maçın 4'ünü kazanan Malaga, Top 16'da ise içerideki 7 maçından yalnızca 2'sini kazanabildi. Bu seviyede eğer yukarıları hedefliyorsanız içerideki maçları kazanıcaksınız. Başka çareniz yok. Malaga'nın oyun içindeki en büyük sıkıntısı ise hucümdaki kısırlık oldu. Calloway ve Williams gibi eline geleni atmayı seven combo-guard ikilisi ile asist kategorisini sonuncu bitirmesine şaşırmamak lazım. Takımın belkide tek bilinçli olarak oynadığı hucüm Marcus Williams ve Luca Zoric'in oynadığı PnR'lardı.
Zalgris Kaunas Top 16 başlarken bu grupta 3. sıra için en büyük adaydı. Normal sezonda oynadıkları muazzam basketbol haliyle beklentileri yükseltti. Top 16'da şanssız şekilde kaybettikleri iki Real Madrid ve iki Panathinaikos maçları Litvanya ekibini playoff potasından iyice uzaklaştırdı. Saha içindeki şanssızlıkların yanında, klüpte mali durumlardaki sıkıntınında takımın kötü gidişatında önemli rol oynadı diyebiliriz.
Alba Berlin için bu grupta beklentilerine göre çokta kötü iş yaptılar diyemeyiz. Zira iki Alman derbisini ve grupta oynadıkları son 3 maçı kazandılar.
Brose Baskets normal sezonunun son maçında Partizan'a karşı dramatik bir maç kazanarak son 16 vizesi aldığında bu kadar kötü bir 4 ay geçireceklerini öngörmemişlerdir muhtemelen. 14 maçta galibiyet alamamaların yanında Bamberg organizasyonunun bu sene tek olumlu yanı taraftarlardı.
GRUP F
Barcelona için şahane bir Top 16 geçti. E ve F gruplarını bir kefeye koyup güç dengesinin F grubuna kaydığını söylersek yalnış olmaz. Böyle bir grupta 14 maçın 13'ünü kazanmak ise muazzam iş. Maç başına en fazla sayı atan takım ve verimlilik kategorisinde zirvedeler. Rotasyonun en dibindeki oyuncuyu dahi işe katmaktan çekinmiyorlar. Pete Mickael'in sezonu kapatması önemli bir eksik olsada Barcelona'nın final ve şampiyonluk yoluna ket vurması zor.
Olympiakos ilk 4 maçta 3 mağlubiyet almasına rağmen gruptan ev sahibi avantajını alarak çıkmayı başardı. Son şampiyon olarak bu senenin onlar açısından daha zor geçebileceğini düşünüyordum. Fakat tekrar Final Four yapmak için önemli bir eşiği atladılar.
Maccabi Tel-Aviv bu sezon Euroleague'de daralmaya giden kulüplerden biriydi. Kadro kalitesi geçtiğimiz yıllara nazaran daha mütevaziydi. Normal sezonda B grubunu zirvede tamamlamasına rağmen (B grubunun kalitesinide göz önünde bulundurarak) üst seviye takım görüntüsü vermiyordu. Son 16 grubunada ilk 7 haftada 2 galibiyet ile başlayınca Maccabi için sezon erken bitti demeye yakındık. Fakat Ricky Hickman, Devin Smith ve Shawn James'in limitlerinin sınırlarında oynadığı son 7 haftada 6 galibiyet alması ile Maccabi'de son 8'e kapağı atmış oldu. Playofflar oynandığından beri Maccabi'nin sadece 2009'da dışarıda kaldığınıda ekleyelim. Son maçlardaki yüksek form düzeyi ve Real Madrid'in tam tersi düşen ivmesi, ev sahibi avantajı olmayan takımlar arasında Maccabi'nin şansını epey yüksek yapıyor.
Caja Laboral'de Ivanovic'in gitmesinden sonra gelen Zan Tabak, normal sezonda 3 maç üst üste kazanarak zor gözüken Top 16 yolunu açmayı başarmıştı. 16 grubunada 4 maçlık seri ile başlayan Laboral grupta bir anda dengeleri alt-üst etmişti. Daha sonra gelen 5 maçlık yenilgi serisi ve hemen ardından kalan 5 maçtan 4'ünün kazanılması Laboral'e de son 8 kapısını açmış oldu. Maç içindeki inişli-çıkışlı performanslardan ziyade Laboral için form olarak inişli-çıkışlı bir Top 16 geçtiğini serilerden de görebiliyoruz.
Khimki için başarılı bir sezon oldu diyebiliriz. Son haftaya kadar son 8 yapma şanslarını ellerinde tuttular fakat özellikle içerideki Caja Laboral maçı Rus ekibi için çok yaralıyıcı oldu. Laboral maçını kazanmış olsalardı muhtemelen 8'e kalıcaklardı. Khimki'nin son senelerde kadrodaki çekirdeğin sürekliliğini hedefleyen ve yan parçalara dayalı transfer politikası büyük vurgununu bu sene yaptı. Paul Davis'in özellikle Top 16'da sergilediğini performans tek kelimeyle şahaneydi. Şimdiden uzun arayan takımların salyaları akmaya başlamıştır, eminim. Bir kaç veri ile tamamlıyayım; Khimki 14 maç sonunda en çok sayı atan 2. takım oldu. Asist ve asist/top kaybı oranında ise Top 16'nın zirvesindeler.
Montepaschi Siena'nın şu gruba 5'te 5 başlayabileceğini öngören bir insan bile olduğunu düşünmüyorum. Gerçekten büyük süprizdi. Fakat Siena'nın 5'te 5 yaptıktan sonra artık bu gruptan kesin çıkar diyen insanlarında çok çok az olduğunu tahmin ediyorum.. Bu bile Siena'nın bu seneki durumunu özetliyor sanırım. Zira en fazla küçülmeye giden takım Siena'ydı sezon başında. Bu daralmanın tek olumlu tarafı beklentilerin düşüp, üstlerindeki baskıları atmalarına fırsat vermişti. Özellikle Bobby Brown'ın müthiş sezonuna rağmen düşük seviyeli uzun rotasyonu Siena'nın sınırlarını çizdi. Herşeye rağmen son maça kadar getirdiler fakat başaramadılar.
Beşiktaş'ın bu gruptan çıkacağını söylemek sürrealist bir varsayım olurdu(Erman Kunter selam). Bu gruptaki bütün takımların bütçelerinin Beşiktaş'tan üstün olduğunu belirtelim bir kere. Beklentiler için önemli bir nokta buydu. Daha sonra tecrübe faktörünüde katmak gerek. Bu takımlardan her birinin Top 16 tecrübesi birden fazla kez var. Bu kağıtları masaya koyduktan sonra Beşiktaş'ı bu gruptan çıkamadı diye eleştiremezsiniz. Teknik detaylara hiç girmiyorum fakat Erman Kunter'in özellikle deplasman maçlarında maç önü ve maç sonu olmayacak umutlar pohpohlamasının da eleştrilerdeki payının büyük olduğunu düşünüyorum. He, daha iyi bir iç saha takımı olunabilir miydi ? Tabi ki olunurdu, olumalıydı.
Fenerbahçe Ülker. Geldik fasulyenin faydalarına... Hangi birinden başlayalım? Sene başı Final Four hedeflenmesinin ardından Top 16 grup sonunculuğu mu ? Koç konusu mu ? Uzun rotasyonu rezalet haldeyken gidip şişik bölgeye yapılan Tripkovic transferi mi ? Tamamiyle fiyasko bir sezon. Fiyat/Performans olarak açık ara en kötü takım. Uzatmıyacağım bir kaç istatistik ekliyelim. Fenerbahçe Ülker bu sezon Top 16'da en az rebound alan takım(keza normal sezonda), en az asist yapan 2. takım. Savunma kısmında ise en çok sayı yiyen takım(maç başına 89 sayı, seksendokuz sayı), bunun yanında rakiplerine en yüzdeli 2'lik ve 3'lük imkanı veren takım. İnanılmaz.
Maccabi Tel-Aviv bu sezon Euroleague'de daralmaya giden kulüplerden biriydi. Kadro kalitesi geçtiğimiz yıllara nazaran daha mütevaziydi. Normal sezonda B grubunu zirvede tamamlamasına rağmen (B grubunun kalitesinide göz önünde bulundurarak) üst seviye takım görüntüsü vermiyordu. Son 16 grubunada ilk 7 haftada 2 galibiyet ile başlayınca Maccabi için sezon erken bitti demeye yakındık. Fakat Ricky Hickman, Devin Smith ve Shawn James'in limitlerinin sınırlarında oynadığı son 7 haftada 6 galibiyet alması ile Maccabi'de son 8'e kapağı atmış oldu. Playofflar oynandığından beri Maccabi'nin sadece 2009'da dışarıda kaldığınıda ekleyelim. Son maçlardaki yüksek form düzeyi ve Real Madrid'in tam tersi düşen ivmesi, ev sahibi avantajı olmayan takımlar arasında Maccabi'nin şansını epey yüksek yapıyor.
Caja Laboral'de Ivanovic'in gitmesinden sonra gelen Zan Tabak, normal sezonda 3 maç üst üste kazanarak zor gözüken Top 16 yolunu açmayı başarmıştı. 16 grubunada 4 maçlık seri ile başlayan Laboral grupta bir anda dengeleri alt-üst etmişti. Daha sonra gelen 5 maçlık yenilgi serisi ve hemen ardından kalan 5 maçtan 4'ünün kazanılması Laboral'e de son 8 kapısını açmış oldu. Maç içindeki inişli-çıkışlı performanslardan ziyade Laboral için form olarak inişli-çıkışlı bir Top 16 geçtiğini serilerden de görebiliyoruz.
Khimki için başarılı bir sezon oldu diyebiliriz. Son haftaya kadar son 8 yapma şanslarını ellerinde tuttular fakat özellikle içerideki Caja Laboral maçı Rus ekibi için çok yaralıyıcı oldu. Laboral maçını kazanmış olsalardı muhtemelen 8'e kalıcaklardı. Khimki'nin son senelerde kadrodaki çekirdeğin sürekliliğini hedefleyen ve yan parçalara dayalı transfer politikası büyük vurgununu bu sene yaptı. Paul Davis'in özellikle Top 16'da sergilediğini performans tek kelimeyle şahaneydi. Şimdiden uzun arayan takımların salyaları akmaya başlamıştır, eminim. Bir kaç veri ile tamamlıyayım; Khimki 14 maç sonunda en çok sayı atan 2. takım oldu. Asist ve asist/top kaybı oranında ise Top 16'nın zirvesindeler.
Montepaschi Siena'nın şu gruba 5'te 5 başlayabileceğini öngören bir insan bile olduğunu düşünmüyorum. Gerçekten büyük süprizdi. Fakat Siena'nın 5'te 5 yaptıktan sonra artık bu gruptan kesin çıkar diyen insanlarında çok çok az olduğunu tahmin ediyorum.. Bu bile Siena'nın bu seneki durumunu özetliyor sanırım. Zira en fazla küçülmeye giden takım Siena'ydı sezon başında. Bu daralmanın tek olumlu tarafı beklentilerin düşüp, üstlerindeki baskıları atmalarına fırsat vermişti. Özellikle Bobby Brown'ın müthiş sezonuna rağmen düşük seviyeli uzun rotasyonu Siena'nın sınırlarını çizdi. Herşeye rağmen son maça kadar getirdiler fakat başaramadılar.
Beşiktaş'ın bu gruptan çıkacağını söylemek sürrealist bir varsayım olurdu(Erman Kunter selam). Bu gruptaki bütün takımların bütçelerinin Beşiktaş'tan üstün olduğunu belirtelim bir kere. Beklentiler için önemli bir nokta buydu. Daha sonra tecrübe faktörünüde katmak gerek. Bu takımlardan her birinin Top 16 tecrübesi birden fazla kez var. Bu kağıtları masaya koyduktan sonra Beşiktaş'ı bu gruptan çıkamadı diye eleştiremezsiniz. Teknik detaylara hiç girmiyorum fakat Erman Kunter'in özellikle deplasman maçlarında maç önü ve maç sonu olmayacak umutlar pohpohlamasının da eleştrilerdeki payının büyük olduğunu düşünüyorum. He, daha iyi bir iç saha takımı olunabilir miydi ? Tabi ki olunurdu, olumalıydı.
Fenerbahçe Ülker. Geldik fasulyenin faydalarına... Hangi birinden başlayalım? Sene başı Final Four hedeflenmesinin ardından Top 16 grup sonunculuğu mu ? Koç konusu mu ? Uzun rotasyonu rezalet haldeyken gidip şişik bölgeye yapılan Tripkovic transferi mi ? Tamamiyle fiyasko bir sezon. Fiyat/Performans olarak açık ara en kötü takım. Uzatmıyacağım bir kaç istatistik ekliyelim. Fenerbahçe Ülker bu sezon Top 16'da en az rebound alan takım(keza normal sezonda), en az asist yapan 2. takım. Savunma kısmında ise en çok sayı yiyen takım(maç başına 89 sayı, seksendokuz sayı), bunun yanında rakiplerine en yüzdeli 2'lik ve 3'lük imkanı veren takım. İnanılmaz.
TOP 16 Ödül Töreni
MVP
Ante Tomic
En İyi 5
Milos Teodosic
Ricky Hickman
Rudy Fernandez
Viktor Khryapa
Ante Tomic
En İyi İkinci 5
Bobby Brown
Bojan Bogdanovic
Devin Smith
Paul Davis
Nenad Krstic
En İyi Savunmacı
Viktor Khryapa
En İyi Koç
Xavi Pascual
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder