21 Mart 2013 Perşembe

Ali Rıza

Beşiktaşlı birine "Sergen attı..." derseniz o cümlenin devamını bilmeyen kimseyi bulamazsınız. Hatta o cümleden sonra o kişinin yüzünde kocaman bir tebessümde göreceksinizdir. Zira özellikle bir nesilin futbola dair en mutlu anıları o dönemde gerçekleşti. Bunlardan biride ben oluyorum.

Sergen altyapıdan çıktığı sırada bende doksanlı yılların en başında doğmuştum. Futbol ile tanışıp aşina olduğum sırada ise Sergen, Beşiktaş'ı bırakmış İstanbulspor forması giyiyordu. Onu Beşiktaş forması altında hiç izleme fırsatım olmamıştı. Sol ayaklı olduğum ve birazda kulaklardan andırdığım için babam Sergen derdi bana. Okula yeni başlamıştım ve iki isimli olduğum için dededen gelen ismimi hiç kullanmazdım, kullanmayı sevmezdim, beni öyle çağıranlarada kızardım. Daha sonra Sergen'in de ön ismi olduğunu ve kullanmayı sevmediğini öğrenmiştim. Sergen'i o dönemler maçlardan daha çok pazartesi akşamları Televole'de izliyordum. Daha sonra İstanbulspor'dan ayrılıp Fenerbahçe'ye gittiğinde ise çok üzülmüştüm. Ama ertesi gün  yaptığımız mahalle maçında yine Sergen ben olmuştum. Sergen'in futbolu önemsemediğini hissedebiliyordum. Öncelikleri farklıydı. Beşiktaşlı olup Fenerbahçe'ye gidip ordan Galatasaray'a geçmek ona koymuyordu. Kabullenmiştim. Sadece içten içe hayıflanıyordum. O tekrar Galatasaray'a imza atarken ben acaba Sergen de benim gibi Gazi Koşusu'nda Grand Ekinoks'u tek geçmişmidir diye düşünüyordum. Evet bir diğer ortak noktamızda at yarışıydı. Kuzenimin o dönem at yarışlarına merakı benimde ilgimi çekmişti hem Sergen'de oynuyordu.

Okul yıllarımda kademeleri atlıyordum fakat 95'i hatırlamadığımdan hala şampiyonluk görememiştim. 100. yıla dair ilk ve önemli anılarım yine Sergen'di. "Sergen Kartal'a yakın" haberini okuduğumda anlık mutluluk patlaması yaşamıştım. Kocaeli maçının öncesinde tribunlere çağrılıp "Söz ver bize Sergen" diye bağrıldığında gülümseyip oley çektirmesi hala gözümün önündedir. Artık her Beşiktaş maçı keyiften eriyordum. Futbol olarak muhteşemlik bir yana Sergen'i o formada izlemek benim için çok önemliydi. En yakın arkadaşlarım "maçı izlemeye gitme zaten yeniceksiniz" diye aklımı çelmeye çalışıyorlardı. Onları hiç dinlemedim. Çünkü ben yıllardır bu anları düşlemiştim. İstanbul'a sağ ayağıyla attığı vole, Denizli'ye attığı efsane frikik, Tayfur'a topukla yaptığı asist, Elazığ'a ön direkten attığı kafa golü, içerdeki Gençlerbirliği maçında muazzam kontrayı başlatıp bitirmesi, İnönü'deki Denizli resitali, Malatya'ya attığı frikik, Rüştü'ye attığı aşırtma golü zaten yeterince tatmin etmişti. Ayrıca 100. yıl öyle efsanevi bir sezon ki 34 maçlık lig statüsünde alınan rekor puan, gol yenilmeden kazanılmış derbiler, yenildiğin tek maç ofsayttan yediğin gol ile kaybedilmiş. Muazzam bir şey. Fakat bu hikayenin sonunun ise bu denli sürrealce bitirebileceğini ise hayal bile edemezdim. Benim perspektifimden nefret ettiğim klüp ile sezonun finalinde yapılan şampiyonluk maçı. Sergen'in açısından ise geçen sene şampiyonluk yaşamasına rağmen sakat diye gönderildiği takıma karşı taraftarı olduğu takım ile şampiyonluğa kavuşma şansı. Böyle bir maçı son dakika golüyle Sergen'in almasına ise benim kelimelerim yetmiyor malesef... Benim dönemimden olan birçok Beşiktaşlı için bu sezonun yeri çok özeldir biliyorum. Okul hayatlarında kazanılmış ilk şampiyonluktur. Uzun süre beklenilmiş şampiyonluktur. 10 sene geçmiş olsa bile rakı masalarında yad edilen şampiyonluktur. İleride çocuklara ve torunlara anlatılacak şampiyonluktur... Bende yıllar sonra bu sezonu torunlarıma anlatırken o sezon Sergen bize söz vermişti diye anlatmaya başlıyacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder